Eğer aceleniz yoksa ve vaktiniz de çoksa Avrupayı mutlaka karayolu ile gezin! Görülecek ve keşfedilecek o kadar çok nokta var ki... O zaman Londra-Paris arasında yolculuk yapılacaksa ve arada da meşhur Manş tüneli varsa mutlaka bu deneyim yaşanmalı dedik ve yaşadık :)
O günkü şartlarda iki şehir arasında kişi başı 40 Euro'ya uçak bileti bulabilmiştik. Ama bu sefer alana gitmek için hem Londra'dan erken ayrılmamız gerekecek hem de Paris'e gece yarısı gibi varacaktık. Bir de o gece konaklama için Paris'te 1 gece daha oda ücreti ödeyecektik. Yine de masraflar bir yana Manş tüneli görme isteği daha ağır bastı. Ama bu seferde hızlı tren kafamızı karıştırdı. Tabii ki tüneli görmek için hızlı trenle 2 saat 15 dakikada gitmek de vardı ama neden böyle tercih ettim; Şöyle ki Londra'da dolu dolu bir gün geçirmek istedim ve akşam geç saatlere kadar Londra'da kalmak istedim. Zaten son tren de saat 8 yada 9 da idi. O saatte de trene binip Paris'te gece yarısı olmak da içime sinmedi. Bir de kişi başı 120 Euro gibi bir fiyatı görünce de zaten hemen vazgeçtim. Otobüs saat 23'te kalktı ve saat sabah 7'de vardı. 1 saatini Manş tünelini deneyimlemek için ayırdığımızı düşünürsek en az 7 saat mışıl mışıl uyuduk ve dinlendik.
O günkü şartlarda iki şehir arasında kişi başı 40 Euro'ya uçak bileti bulabilmiştik. Ama bu sefer alana gitmek için hem Londra'dan erken ayrılmamız gerekecek hem de Paris'e gece yarısı gibi varacaktık. Bir de o gece konaklama için Paris'te 1 gece daha oda ücreti ödeyecektik. Yine de masraflar bir yana Manş tüneli görme isteği daha ağır bastı. Ama bu seferde hızlı tren kafamızı karıştırdı. Tabii ki tüneli görmek için hızlı trenle 2 saat 15 dakikada gitmek de vardı ama neden böyle tercih ettim; Şöyle ki Londra'da dolu dolu bir gün geçirmek istedim ve akşam geç saatlere kadar Londra'da kalmak istedim. Zaten son tren de saat 8 yada 9 da idi. O saatte de trene binip Paris'te gece yarısı olmak da içime sinmedi. Bir de kişi başı 120 Euro gibi bir fiyatı görünce de zaten hemen vazgeçtim. Otobüs saat 23'te kalktı ve saat sabah 7'de vardı. 1 saatini Manş tünelini deneyimlemek için ayırdığımızı düşünürsek en az 7 saat mışıl mışıl uyuduk ve dinlendik.
Paris'e otobüs ile de gidebileceğimi daha önceki Londra gezimde Victoria Coach Station'dan havalimanına otobüse binmek için beklerken fark ettim. Hemen yandaki peronda Paris yazıyordu. Aa dedim nasıl ya? Feribot ile mi geçiyor karşıya diye hemen baktım internete, o gün öğrendim araçların da tren ile denizin altından geçtiğini. Bilmiyordum öğrendim :) Acaba otobüsle bende gider miyim bir gün diye hiç aklımdan geçirmedim bile... Bir daha hadi Londra'ya geldim diyelim ama buradan Paris'e gitmem gerekecek ve otobüse bineceğim. Aklıma gelecek son şeydi :) Ama Aslı'nın bende Disneyland'a gitmek istiyorum diye diretmesi Paris'i de programımıza dahil etti ve aklıma otobüs ile gitmek geldi. Gelelim bilet işine...
Biletinizi isterseniz hemen o gün de alabilirsiniz ama bizim program belli olduğu için yine daha önceden, nationalexpress firmasının internet sayfasından aldık. İki koltuk Fiyatı 75 Euro...
Küçük araçların bulunduğu vagon. Bunlar otobüslerin olduğu vagonlardan daha kısa çünkü vagonları iki kat olarak kullanıyorlar. Aslında dışarıdan görünüşte aynı boydalar ama içeride iki katlı.
Londra gezimiz bitince aldık bavulumuzu otobüs terminaline gittik. Yine bir check-in işlemi yapıldı, bagaj fişi verildi. Pasaportlara da burada bakıldı ama meğer daha çoook pasaport kontrolünden geçecekmişiz.
Otobüs hareket eder etmez Aslı, Hamleys'den aldığımız Pony'ye sarılıp uyudu, çünkü hem sabah erken uyanmış hem de bütün gün Londra'da gezmişti. 2 saat sonra diye tahmin ediyorum Mansh Tüneli'ni geçeceğimiz trenlere geldik. Ama meğer burada pasaport kontrolleri olacakmış. Bu nokta biraz can sıkıcı olabilirdi aslında. Neden araçtan indiriliyoruz ki? Hangi çağda hangi iki ülke arasında olduğumuzu bir an şaşırdım. Aslında Bulgaristan ve Türkiye arasındaki kara sınırı hala böyle, ben bu işe çok alışığım ama iki Avrupa ülkesinde bu garip oldu. İngilizlerin kendilerini farklı hissetmeleri ve kendilerini diğer ülkelerden yalıtmaya çalışmasının bir sonucu herhalde :) Neyse ben uyuyan çocuğu aldım (iyi ki hava ılıktı sıkıntı olmadı) pasaport kontrolüne gittim. Kontrol işleminden sonra otobüsümüze geri döndük. Otobüs iki adım ilerledi yine durdu O da ne!? bir de Fransa girişi için pasaport kontrolü olacaktı, haydi yine in kontrol edil otobüse bin :) Tam bir kara sınırı mantığı yani.. Yavrum Aslı da hiç sorun çıkarmadı neyse ki...
Ve gelelim önemli olan otobüs nasıl trene giriyor. İngiltere'nin Folkeston kentinde bulunan Eurotunel istasyonunda trene binmek için en az 10 peron bulunmakta. Bizim otobüs o an kalkacak Tren hangi peronda ise o perona doğru yöneldi. Uzun uzun vagonlara en arkadan binip vagonun içinden vagonun başına doğru ilerledik. Vagonlar çok büyük, geniş ve rahattı. İsterseniz otobüsten de inebilirsiniz. Yani vagonlarda insan yasağı yok:) Hatta baştaki vagonda bir kafe olduğunu duysam da Aslı istemeyince gitmedim.
Vagonlar arasında otomatik kapılar var. Bu kapılar yolculuk esnasında kapanıyor ama geçiş için sağında ve solunda küçük kapılar mevcut.
Küçük araçların bulunduğu vagon. Bunlar otobüslerin olduğu vagonlardan daha kısa çünkü vagonları iki kat olarak kullanıyorlar. Aslında dışarıdan görünüşte aynı boydalar ama içeride iki katlı.
Vagona yerleştik tren hareket etti ve hemen tünele girdik sonrasında uyumaya devam ettik...
Gözümü açtığımda ilk durak olan Charles de Gaulle havalimanına gelmiştik bile. Ben son durak olan Gallieni metro istasyonunda inecektim ve havalimanından sonra 15 dakikada oraya da vardık. Sabah erken saatlerde Paris'te de trafik yok. Saat 07:00'dan bahsediyorum. Ve metromuza binip otele doğru yol alıyoruz... Özlemişim Paris'i bu arada :)
Paris detayları çok yakında :)
Otobüsle trene binmek gerçekten ilginç
YanıtlaSil