25 Mayıs 2016

Günübirlik Londra

Gitmem gitmem dediğim Londra'ya 3 ay sonra tekrar gitmek de "büyük lokma ye, büyük laf konuşma" sözünün tam yeri olmalı. Evet pek de hevesli olmadığımı daha önce Aysu ile Londra günlüklerimde yazmıştım. Ama bu kez Aslı " Keşke ben de gitseydim" deyince dayanamadık, hem Londra, hem Paris'i tek gezide birleştirdik. Londra Aslı için günübirlik yeterli olacağını düşündük ve rotamızı bu şekilde planladık.



Sabah erken saatlerde 8 gibi Atatürk Havalimanı'ndan THY ile Londra Heathrow Havalimanına uçtuk :) Saat farkının da avantajı ile yerel saat 10 gibi bavulumuzu almıştık ve Londra'yı keşfetmeye hazırdık.



Bu kez merkeze daha yakın bir havalimanına inmemizin avantajı vardı. Picadilly Line metro hattı ile merkeze rahat ve hızlı bir şekilde transfer olduk. Victoria Station'a da bavulumu emanet edince gezmeye hazırdık. Bavulumu bu noktaya bırakmaktaki sebebim akşam Paris'e bu noktadan gidecek olmam.



Aysu'da da yaptığım gibi ilk hedef BigBen'di. Victoria caddesi boyunca yürüyüp, önce Westminster Sarayı önüne geldik. Burada devasa Big Ben bizi bekliyordu.


Buradaki meşhur kırmızı telefon kulübeleriyle fotoğraf çekilmezsek olmazdı tabii.





Şubat ve Mayıs arası çok farklıydı insan potansiyeli. Bir önceki gidişimde meğer ne kadar rahat rahat gezdiğimi fark ettim. Hele de Westminster köprüsü iğne atsan yere düşmeyecek düzeyde :)



Neyse adım adım geçtik köprüden. Ara ara bir boşluk yakalayıp fotoğraf da çekildik ve ilerlemeye devam ettik, artık London Eye'a doğru gidebiliriz.


London Eye sırasını yine beklemedik, vaktimiz kısıtlıydı, zaten Aslı da ablası gibi Paris'te dönme dolaba binmeyi tercih etti.



Burada biraz banklarda dinlendikten sonra metro ile Tower Bridge'e gittik. Cafe Nero'da yine bir mola verdik. Ve ben detox diyetimi bozup 2 aydır hiç içmediğim kahveyi burada içtim :) Ve tabii ki Tower Bridge fotoğrafları çekildik...



Hadi gezmeye devam. Yine metroya atlayıp bu kez Covent Garden'a geçtik. Sokak eğlencesini, gösterilerini izledik. Aslı'nın çok da hoşuna gitti. Ayrılmak istemedi. Bilen bilir meşhur Laduree'den de bir limonlu cheesecake de alıp hem yedik hem izledik gösteriyi :)


Sırada görmeden dönmediğimiz oyuncakçılar var. 6 katlı Aysu'nun anlata anlata bitiremediği Hamleys, Aslı'nın kafasına öyle bir kazınmış ki "ne zaman gideceğiz" diye söylenip duruyordu. Ama önce Picadilly istayonunda indiğimiz için orada da çok beğendiğim hediyelik eşya ve oyuncak satan "Cool Britannia" isimli bir mağaza var. O da bence çok başarılı.



Ve yürüye yürüye, geze geze artık Hamleys'teyiz. Tabiki her katı inceledik. Tam 2 saat boyunca gezdik. Alışveriş yapmadan da olmaz tabi. Sepete ilk konan da bir Pony 'di :)


Biraz da Oxford Street boyunca yürüdük...

Hani hep korkarız nasıl olur da 5 yaşındaki bir çocukla yalnız seyahat edilir? Bunun yemeği, uykusu, tuvaleti, vs... Hiçbiri sorun olmadı. İnanın iki arkadaş gelsem arkadaşım daha uyumsuz olabilirdi... Gerçi hiç mızmızlanmaması beni tabi ki şaşırttı ama sonuçta ikimiz de çok mutlu gezdik. Hatta ben yoruldum ama acaba yorulur mu dediğim Aslı'm yorulmadı...:)

Artık Paris'e yolculuk saatimiz yaklaşıyordu. Bu yüzden önce Victoria Train Station'dan bavulumuzu almaya gittik. Sonra hemen Paris otobüsümüzün kalkacağı Victoria Coach Station'a gittik. Neden otobüs tercih ettim? Otobüs denizden nasıl geçti? Feribot mu yoksa tren mi bu işin sırrı? Uçak 1 saatte hızlı tren 2saat 15dk'da gidiyorken otobüs neden??? Hepsini tek tek yazacağım! 

Çok ama çok güzel ve yaşanılması gerekilen farklı bir deneyim  ""Otobüsle Paris"" bir sonraki postta... Bizi izlemeye devam edin :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...