Aysu ile yine bir anne-kız gezisi yaptık. Bu kez 3 günde iki ülke, iki şehir... Vikinglerin anavatanı, İskandinavya'nın en güzel şehri, Danimarka'nın başkenti Kopenhag'a uçtuk, oradan da Öresund köprüsü ile İsveç'in Malmö şehrine geçtik...
4-5 ay kadar önce almıştık Kopenhag için gidiş-dönüş biletlerimizi. Ama sonrası ile ilgili hiçbir plan yapmamıştık.. Taa ki son haftaya kadar. Aslı ile Paris-Londra gezisi, üzerine benim iş güvenliği sınavım derken bir de baktım ki bu gezi için hiç plan yapılmamış. Ben bu kez acaba çok mu plansız gidecektim..
Biletlerimizi alırken bir günümüzü de dünyanın en büyük Legoland'i olan Billund Legoland'e ayırırız diye düşünmüştük. Dedim ya hiç plan yok. Sadece Billund'a da gideriz demekle olmuyor tabi. İki şehir arasının biraz uzak olduğunu görünce zamanımızı bölmek gelmedi içimizden. 3 saat git, 3 saat gel ee bu kez bu iki şehri doya doya gezemeyecektik, iptal ettik. Bilund'e doğrudan uçuşlar var onu sonrası için planlarız artık...
Uçuşumuz Kopenhag'a oldu ama otelimizi Malmö'de ayarladık. Nedense otel fiyatları daha uygundu. Daha gitmeden anlamıştık Kopenhag'ın epey pahalı bir şehir olduğunu..
Kopenhag'a varır varmaz bavulumuzu aldık ve Kopenhag central stationdan kalkan ve havalimanından da geçen "Öresundstag" treni için biletimizi aldık. Danimarka tarafında olsak da bilet İsveç kronu ile satılıyor. Bilet fiyatına gelince gidiş-dönüş 220 İsveç Kronu (~80TL)... Biletimizi alıp trene yöneldik. Binmeden önce pasaport ya da kimlik kontrolü yapılıyor tren istasyonunda.. Bu arada merkezden geliyor demiştim ya tren, bu istasyonda inip pasaport kontrolünden geçip tekrar biniliyor. Ertesi gün öğrendik bu ayrıntıyı.
Yolculuk 25 dakika kadar sürüyor. Yolculuğun yarısı köprüde geçiyor. Ana karaya varınca ilk istasyon Hyle istasyonu. Biz bir sonraki Malmö merkez istasyonunda indik, otelimiz de istasyona çok yakın bir mesafedeydi. Tam da merkezdeydi. Zaten şehir ne kadar yer ki evet Malmö küçük bir şehir sayılır ama çok güzel, düzenlidir. Gez gez bitiremeyeceğiniz parklar mevcut. Biz de odamıza bavulumuzu bıraktığımız gibi şehri keşfetmeye başladık.
Küçük, büyük her Avrupa şehrinde olmazsa olmazı bir meydan tabii ki burada da var. Karl X Gustav Meydanı'nda dikkatimi çeken tarihi eczane vardı, ama maalesef cumartesi olduğu için erken kapanmıştı, dıştan fotoğraf çekilmekle yetindim. Bu arada daha önce yazdım mı bilmiyorum ama benim Aspirin koleksiyonum var. Her gittiğim ülkeden alırım bir ara paylaşayım yine :)
Meydanın girişindeki metal heykeller pek ilginçti... Meydandan geçip tekrar merkez istasyonuna doğru yürüdük. Kanal boyunca biraz yürüdük...
Meydanın girişindeki metal heykeller pek ilginçti... Meydandan geçip tekrar merkez istasyonuna doğru yürüdük. Kanal boyunca biraz yürüdük...
Bir ara hava epey bulutlandı, biz de yağmura yakalanmadan otelimize doğru yürüdük. Bu da birden değişen hava, gökyüzünün ani kararması...
Yol üstünde St. Petri Kyrka kilisesini gördük, güzel bir yapıya sahip. Tarihi 1300'lü yıllara kadar uzanır.
Otelimizde 1 saat kadar vakit geçirdik ve günlük güneşlik bir hava yine bizi bekliyordu... Otelimizin bulunduğu yer "Lilla Torg" meydanına çıkan bir sokaktaydı tam da şehrin kalbinin attığı yerdeydi. Eğlencenin, sohbetin, keyfin merkezi...
Yol üstünde St. Petri Kyrka kilisesini gördük, güzel bir yapıya sahip. Tarihi 1300'lü yıllara kadar uzanır.
Bu kez rotamız yeşillikler, parklar ve bahçelerdi. Aysu'ya ne kadar tarihi ya da modern yapılar gösterirsem göstereyim çok da ilgisini çekmiyordu. Zaten yaşı itibariyle bunu da beklemiyordum. Madem anne kız geziyoruz hem kendimi hem de onu mutlu etmem gerektiği için sıra ona gelmişti ve şimdi o ne isterse onu yapacaktık.
İlk hedefimiz; Malmö Kalesi, müzesi ve çevresindeki park...
Burada epey bir vakit geçirdik. Oturduk, piknik yaptık, koştuk, kovalamaca oynadık, parendeler attık... Nasıl mutluyduk tarif edemem...
Burada epey bir vakit geçirdik. Oturduk, piknik yaptık, koştuk, kovalamaca oynadık, parendeler attık... Nasıl mutluyduk tarif edemem...
İlk 2014 yılında St. Petersburg, 2015'de Helsinki bu yıl da Malmö-Kopenhag ile 3 yıldır Beyaz Geceler'in keyfini yaşıyorum. Aksam saat 10'da hala güneşin havada olması Aysu'nun da çok hoşuna gitti. Gerçekten yaşanması gerekilen bir deneyim. Sadece bu duygu için bile kuzeyde bir yer seçin ve gidin. Kolunuzdaki saate bakmadan dolaşın ve yerel halkın yaşayışını gözlemleyin. Sanki daha öğle saatlerinde sokaklar boşalıyor, mekanlar kapanıyor, insanlar uyuyor. Tam da bu anda bakın saatinize saatin gece yarısını geçtiğini görün ve vücut biyolojik saatinizin nasıl tepki verdiğini görün. Gerçekten çok ilginç!!!
Madem günümüz uzun bir diğer büyük parka doğru gidebiliriz. Burada biraz üşüdük ama artık geç oldu dedirten şeylerden biri de bu oluyor hava kararmıyor ama ısı düşüyor. Hava soğumasa uyku falan aklınıza gelmiyor. Çok güzel bir çocuk parkı vardı ve bu sadece koskocaman yeşil bir alanın çok küçük bir kısmı...
Ve hadi artık dinlenmek için otelimize dediğim halde ayrılmak çok zor geldi... Ama ertesi gün de bizi eğlenceli, bol gezmeli bir gün bekliyordu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder