Gelelim Londra'daki üçüncü günümüze. Önemli noktaların çoğu bitti, biraz da park ve bahçeleri bir de kalan son noktaları gezme günü olsun.
Hyde Park otele çok yakın, 5-10 dakika yürüme mesafesindeydi. Biz de yürüyüş olsun diye sabah kahvaltımızdan sonra parka gittik. Aslında Hyde Park, Londra'nın en büyük parkı değil ama en çok ziyaret edilen ve vakit geçirilen parkı. New York'un Central Parkı ile birlikte dünyada en bilinen parklarından biridir. Bu arada bitişiğindeki Kensington Bahçeleri ile birleşince de Monaco Prensliği'nden daha büyük bir yüzölçümüne sahipmiş. Parkı daha rahat gezebilmek için her kapıda bisiklet kiralama noktaları var.
Yüzyıllık ağaçlar, etrafta dolaşan sincaplar, göletlerde yüzen kuğular ile öyle farklı bir dünya ki bu parklar, hele de tahmin edin çocuklar böyle ortamda nasıl huzurlu ve mutlu olurlar...
Kensigton Bahçeleri ise adını Kensigton Sarayı'ndan alır ve bu saray zamanında Galler Prensesi Laydi Diana'nın konutu olarak kullanılıyormuş.
Sonra yine yan yana denilecek kadar yakın mesafedeki Green Park ile onun da bitişiğindeki St. James Park'ı da yavaş yavaş yürüyerek geçtik...
Son bir Big Ben hatırası da aldık :)
Biz parklarda yürüyüşümüzü yaptıktan sonra, bir gün önce aldığımız tur otobüsü bileti ile o gün de gezmeye devam ettik. İki günlük bilet alırsanız daha ekonomik oluyor. Tek gün fiyatı 27£, iki günlük fiyatı ise 32£. 4,5 yaş altı çocuklar ücretsiz binebiliyor, 4.5 yaş üstü çocuklar için de bilet fiyatı yarı yarıya...
Covent Garden var sırada... Zamanında meyve-sebze pazarı olarak kurulmuş bir bölge. Günümüzde mağazalar, restoranlar var. İçerisinde alışveriş yapmak için ilginç ürünlerin satıldığı tezgahlar bulunur, Canlı müzik yapan sokak sanatçılarını dinlemek için de mola verin mutlaka..
Çay severler için iki güzel önerim olacak...
İlki Piccadilly Street'te tarihi kocaman bir binada yer alan "Fortnum&Mason" . Binanın giriş katı market. Çeşit çeşit çaylar, çikolatalar, şekerler ve ilginç ballar var. Tabi anne-kız makaron sevdalısı olduğumuz için biz makaronları görünce makaron alıp çıktık... Bu arada üst katında da önceden rezervasyon yaptırıp girebileceğiniz çok şık bir restoranı olduğunu da belirteyim...
Diğeri ise Piccadilly Circus ve Regent Street'te denk geldiğim gerçi Türkiye'de de artık olduğunu öğrendiğim Whittard... Burada da farklı aromada çaylar var... Denemeniz için de ortaya koymuşlar. Aysu "Love Tea" olanını sevdi.
Bir de biz ne yedik ne içtik. Farklı lezzetlere açık olmayan ben ve 3 günlük gezide midesini bozmasını istemediğim Aysu için ben yanımıza evde hazırladığım havuçlu, cevizli kek ile poğaça almıştım. Bir de bağırsak düzeni bozulmasın diye Milupanın kavanoz mamalarından koydum yanımıza. Kim demiş kavanoz mamaları bebekler içindir diye :) Kahvaltımızı otelde yaptık. Akşam yemekleri için de Türkiye'den bildiğim zincir restoran tercih ettim :)
Ve Aysu ile bir gezimizin sonuna geldik...
Aslı geçen sene Paris gezimizde değil ama bunda "keşke ben de gitseydim" dedi. Demek ki artık iki çocuklu geziler yapma zamanı gelmiş. Ama önceden aldığımız, yaz başında Aysu ile bir seyahatimiz daha olacak... Merakla o tarihi bekliyoruz şimdi :)
Ve Aysu ile bir gezimizin sonuna geldik...
Aslı geçen sene Paris gezimizde değil ama bunda "keşke ben de gitseydim" dedi. Demek ki artık iki çocuklu geziler yapma zamanı gelmiş. Ama önceden aldığımız, yaz başında Aysu ile bir seyahatimiz daha olacak... Merakla o tarihi bekliyoruz şimdi :)
Diğer Yazılarımız
ay o tatlış prensesi öperim benn :)
YanıtlaSilKeyfiniz bol olsun
YanıtlaSil