Yaz başında Hipp markası ile "organik tarım" hakkında bilgiler edineceğimiz basın gezisi için Polonya'nın Gdansk şehrine gittik. Küçük bir şehir turu sonrası da 2 saat mesafedeki Hipp'in çiftliğine geçtik. Bu çiftliğin geçmişi 1200 yıllarına dayanıyor ve orjinaline özgü şekilde korunmuş bir çiftlik evi var. Çok keyifli vakit geçirirken çok değerli de bilgiler edindik.
Hipp'in geçmişinden kısaca bahsedeyim. 1899 yılında kendi bebeklerini beslenme yetersizliği ile kaybettikten sonra süt, bisküvi ve galete ununu karıştırarak ilk olarak mama hazırlamışlar. 1901 yılında mamayı paket içerisinde kendi pastanelerinde satmaya başlamışlar. 1932 yılında Almanya’nın Pfaffenhofen şehrinde fabrika kurulmuş. Aile 1950 yıllarında ilk kavanoz fabrikasını kurmuş. Çiftcilikle uğraşan aile ellerindeki arazileri 1956 yılında Dr. Hans Müller’in de katkılarıyla organik tarım arazilerine dönüştürmüştür.
Hipp; Dünya üzerinde 8000 ‘nin üzerinde anlaşmalı çiftçi ile çalışan Dünya’nın en büyük organik hammadde üreticisidir. Dünya üzerinde 25 üretim tesisi bulunmaktadır. Almanya, Avusturya, Hırvatistan, Fransa,Belçika, Macaristan, Rusya, İsviçre ve Ukraynada üretim tesisleri bulunmaktadır. Tüm organik ürünler üzerinde Avrupa Birliği organik logosu, Bağımsız denetim firmasının logosu ve kontrol numarası olması bu yasal gereklilik sebebiyledir. Türkiye’de satışı yapılan ürünler T.C Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı tarafından izinlenir , kontrol edilir ve her bir ürün Türkiye’ye girişte analize tabi tutulur. Bu çiftliklerin yaklaşık 1500’ü Türkiye’de bulunmaktadır.
Hipp markasının dördüncü kuşak yöneticisi olan Stephan Hipp, çiftliğinde organik tarımın dünyadaki gelişimini ve özelliklerinin neler olduğuna ait bilgiler verdi... "Anne sütünün yerini hiçbir şey tutamaz. Bebek maması seçimi ise hassas bir konu... Bebeklerimizi gerçekten neyle beslediğimizi bilsek iyi olmaz mıydı? Son yıllarda maalesef GDO’lu ve ilaçlı gıdalar beslenmemizde fazlasıyla yerini aldı ve bunun sonucunda da organik tarım önem kazanmaya başladı." dedi.
Sonrasında da çiftlikte organik tarımı yerinde keşfetmeye çıktık. Öğrendiğim farklı bir iki not paylaşmak istiyorum. Mesela ölmüş ağaçlar olduğu gibi bırakılıyor. Ölmüş ağaç kovuklarında yaşayan birçok böcek, kuşlar olabiliyormuş. Her sene toprağa farklı ürün dönüşümlü ekiliyormuş. Organik tarım arazisi değilken kurumuş bir gölet, organik tarım sonrası geçen yıllarda canlanıp, gölet etrafında birçok farklı kuş cinsi görülmeye başlanmış. Bir de yediğim mini minnak organik havucun tadını tarif edemem herhalde, çok lezzetliydi..
Güzel paylaşım. Organik tarım maalesef ülkemizde aynı hassasiyetle ele alınmıyor. Umarım gelecek nesillerde önemi daha çok anlaşılır, havuç'un fotoğraı bile ne kadar lezzetli ve doğal olduğu konusunda ipucu veriyor.
YanıtlaSil