Mardin deyince il söylenen "Medeniyetler Şehri" olması.. Gitmeden ne demek anlamamıştım ama gittim, gördüm, gezdim, hayran kaldım.. Bir çok medeniyeti barındıran, bir çok dilin, şivenin konuşulduğu ve kardeş kardeş bir arada yaşanan bir şehir... İlkokuldan beri duyduğumuz (şimdi de Aysu'nun derslerinde geçen) "Dicle ve Fırat arasında kalan medeniyetler beşiği Mezopotamya" tam da burası...
Mardin'e gitmek için en uygun zaman ilkbahar ve sonbahar zamanıymış. Ben Ekim ayında gittim ve hava miss gibiydi. Ne terletiyor ne üşütüyor... Sabah 6:15 uçağı ile Mardin'e uçuyor ve 8:20'de Mardin'deyiz. bagaj, transfer işlemleri ardından otele bile yerleşmeden gezimize başlıyoruz.
İlk kahvaltı ile başlıyoruz. "Seyr-i Mardin Restoran'da bir yanımızda Mezapotamya ovası bir yanımızı eski Mardin evleri.. Yalnız tavsiyem kahvaltı ile zaman kaybetmeyin buranın yemekleri öğlen ve akşamda gizli. Et sevmeyen ben bile nasıl et yedim anlatamam :)
Ardından ara sokaklara dalıp yürüyerek Ulu Cami'ye gidiyoruz. Tartışmasız Mardin'in simgesi. Anadolu'nun en eski camilerinden biri olarak biliniyor. Cami üzerinde Selçuklu, Artuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı karakterlerinde 16 adet kitabe var. En eski kitabe 11. yy’a ait. Caminin orijinal halinde 2 minaresi varmış ama günümüze sadece biri ulaşabilmiş.
Şimdi de bir kahve molası için Seyir Teras Mardin'e geçip Süryani kahvesi içiyorum. Bulgar kahvesine de alışık olduğum için herkesin çok sert dediği kahve bana harika bir tat veriyor.
Ara sokaklarda geze geze Mardin Olgunlaşma Enstitütüsü'ne geliyoruz. Güzel bir manzara var yine.
Daha da merdivenlerden çıkınca Zinciriye Medresesi var. Bu güzel manzara için o kadar merdiven çıkmaya değer... Öğle yemeği için Zinciriye Restoran'dayız. Çok lezzetli olduğunu söyleyebilirim, burayı öğle yemeği için tavsiye ediyorum..
Sırada Eski Mardin'den uzaklaşıp "Deyrulzafaran Manastırı"na gidiyoruz. Süryani Manastırı olan Deyrulzafaran, adını manastır çevresinde yetişen safran bitkilerinden alıyor, Safran Manastırı anlamına geliyor yani. Milattan önce Güneş Tapınağı olarak kullanılmış, sonra Roma döneminde kaleye çevrilmiş, en son olarak manastıra dönüştürülmüş. Kafanıza göre gezemiyorsunuz, rehberli tura dahil olmanız gerekiyor. Anlatan Süryani biri oluyor (daha sonra Mor Gabriel'de de olduğu gibi) ve ses o kadar etkileyici ki.
Sırada Suriye sınırına da çok yakın konumda olan Dara Antik Kenti var.
Dara Akropolis ve Nekropolis olarakikiye ayrılmış. Buranın bile sadece %5'lik kısmı gün yüzüne çıkartılmış.
16 metrelik dolgu toprağı çıkartılıp açığa çıkartılan "batı sırnacı" bir evin altında olup girişi de böyle ilginç bir şekildedir :)
Artık otele geçip akşamyemeği için hazırlanma zamanı.
Akşam yemeği için önceden rezarvasyonumuzun yapıldığı "Bağdadi Restoran"a gidiyoruz. Mezeleri, eğlencesi ve etlerin getirilme şovu gerçekten görmeye değer.
İlk akşamı bütün gün gezmeye rağmen akşam eğlencesini de doya doya çıkartıp tamamladık..
merhaba alev hanım
YanıtlaSilyazı ve fotoğraflar çok güzel olmuş. ellerinize sağlık...
Ben de çok istiyorum Mardin seyahatini, notlarımı aldım. O Süryani kahvesi içilecek bir kere, bana da ağır gelmez eminim.
YanıtlaSil